20 Ekim 2011 Perşembe

birileri var [1. bölüm]

köpeğim havlamaya başlamıştı. o sadece benim haricimde yabancı bir canlı gördüğünde havlar. bense zaten uyuyamıyordum. tüm gün adrenalinimi patlatmaya hazır bir tedirginlikle dolaşmıştım etrafta. çünkü geçen hafta hiç var olmayan paranın üzerinden oynamıştım kumarı ve kaybettiğimde o var olmayan para, borca dönüşmüştü. en geç bir hafta içinde var olmak zorundaydı. sürekli boncuklu tabancaları dolduran şeytanın cebimi doldurma ihtimalinden umutlanarak elimi cebime attım. hayır, hala var olmamıştı o para. uykusuzlukla karışmış, yoğun bir uyuma isteğinin göz kapaklarımın üstünde zıpladığını hissettim. bir hafta boyunca "her an gelebilirler" düşüncesiyle kapıldığım paranoyalar ve varlığımı korumak adına güçlendirdiğim dikkatim beni yormuştu. yatağımdayım. uyumak istiyorum. tavanı gözlerimle bulanıklaştırıp netleştirerek oynayabileceğim en sıkıcı oyunu oynuyorum kendi kendime. köpek daha güçlü havlamaya başlıyor. bağlı olduğu zincirin iki saniyede bir zemine çarpması beynimde yankılanıyor. bugün son gündü. parayı ödemedim. bugün son gündü! bugün borcum için verilen müddetin son günü müydü, benim mi? bu gece ölüyor muyum? alışkanlığım kendi sonumu mu getirecekti yani? penceremden vuran loş ışığa dokunmaya çalışıyorum. ışığı tutup çekmek istiyorum. bu yayılan ışığı ellerimle sıkıştırıp karşımdakileri kör edecek bir silah yapmak istiyorum. tanrı olmak istiyorum. şu an bulunduğum konumdan daha üstün bir şeye dönüşmek istiyorum. en azından bu gece ölümsüz olmak istiyorum. hatalarımın silinmesini istiyorum. metafiziksel bir şeyler arıyorum. yok! yok! yok! beynimi, düşüncelerimle birlikte dağılmak üzere olan bu kafatasından kaçırıp, fiziksel güç açısından mucizevi üstünlüğü olan bir bedene yerleştirmek istiyorum. yetersizliğin kokusu burnumu kanatıyor.

birkaç ayak sesi duymaya başlıyorum şimdi. olamaz! ellerim ve ayaklarım buz kesildi. kriz geçirmeden önce olur bu genelde. titremeye başlıyorum. varlığım sözkonusu ve ne olacağını bilmiyorum. tüm endişelerim, korkularım, şüphelerim, nefretim sıkıştırılmış bir kaya yığını gibi çöktü ciğerimin ortasına. ayak sesleri yaklaşıyor. ve bu kaya yığını damarlarımı çatlatan bir öfkeye dönüşmeye başladı. hayatta kalmak için atılan son yumruk, tanrının elinden çıkmadır. hayatta kalmak için yapılan son koşu, rüzgarların diz çöküşüdür. hayatta kalmak için verilen son mücadele, izleyenlerin ayakta alkışlayacağı en müthiş sahnedir. izliyor musun tanrım? yatağımdan fırlıyorum. her sorunumda bana ortak olan halı desenleriyle bakışamayacak kadar tedirgin ve çalkantı içindeyim. bu loş ışıklı, müstakil evin koridorunda hızlı adımlarla yürüyorum. içinde özel eşyalarımın bulunduğu ve genelde kilitli olan odanın kapısını hışımla açıyorum. içerisi çok dağınık. nerde!? silahım nerde!? okey taşlarını karıştırırcasına yokluyorum odanın her tarafını. gözlerim kararıyor. nokta nokta olan o yeşil şeylerden görüyoum. reflekslerim, odaklarım... her şey son seviyede. köpeğim acıklı bir şekilde uluyor. zar zor duyuyorum. ses kesiliyor sonra. tıkırtılar duymaya başlarken ben de yavaş adımlarla, derin nefeslerle ve bir elimle duvarlara dokuna dokuna ilerliyorum. kalbim parçalanmak istercesine çalınan bateriye dönüştü. nerde?! nerde!? tamamen unutmuşum! yatağın altına koymuştum. evet. hiç olmadığım kadar hızlı koşup yatağı tuttuğum gibi fırlatıyorum, yatağın pencereye girmesiyle cam patlıyor. şırıl şırıl akıyor cam kırıntıları. silahımı alıyorum. normalde iki kişiyle zar zor kaldırılabilen bu yatağa takla attırmıştım. hayır, buna şaşıracak vaktim yok. garip bir ses daha duyuyorum. tanrısal bir ölümsüzlük hissi kaplıyor beni. güçlendikçe güçleniyorum. ani bir evrimleşme süreci başlıyor, daha fazla nefes.


patlayan camdan kafamı çıkarıyorum. köpeğim yerde ayaklarını oynatmak için çabalıyor. kanı parlıyor ay ışığında. yok olmak üzere. benim kadar tedirgin değil. köpeğim. yok oluyorsun. sende amaçsız insanların uyuyuşunu görüyorum. köpeğim. yok olmak üzeresin. o kadar iyi değildi burası. aferin oğlum. güzel yok oluş.

...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder