17 Ekim 2011 Pazartesi

nekrofili hatırası

buzdolabını açtım. yumurta koyulmak üzere tasarlanmış yere mumyalanıp, dilimlenmiş memeleri yerleştirdim. her kahvaltıda yalarım. sebzeler için tasarlanmış yerlerde ise tatlı türü vajina ve kalçalar var. bunları cinayet sırasında özenle kestim aslında ve kalçayı ekmek olarak kullanırım. içerde karşı cins etlerinden oluşan çekyatlar tasarladım. bacaklardaki baldırlar ne de yakışmıştı çekyatın kol dayamak için tasarlanan yerlerine. işte zihnimdeki tüm tasarıları gerçeğe aktarmıştım, rahatça dokunabilmeye. ve kendimi yalnız hissetmiyorum. evin içi bana itaat eden kadınlarla dolu. tüm titizliğimle mumyalayıp, yalıyorum ve kokularını tazeliyorum. işte bu evin tanrısı benim. yatak odasında itaatkar fahişeler gözleri kapalı beni bekliyorlar. hiç gelmesem yine orda kalırlar, beklerler. ne de olsa mekanik bir sistemle bensiz de kendileri tazeleniyordu. hırsım, güdülerim ve azmim, beni bu evin tanrısı yapmıştı. bu ev, bariz şüphelerin peşinden koşup onları açığa çıkarınca kendini yıkılmaz hisseden aptal devlet görevlilerinden çok uzak. insanlardan uzak. burası benim dünyam. ve bu evin tanrısı bizzat benim. vahiy gönderdiğimde dinlemezler bile, ben sadece hislerle çalışıyorum. maddeler ve hareketlilik değil istediğim. itaat. ve bu güzel ölüler bunu iyi beceriyorlar. benim onları becerdiğim gibi. belki vişne suyu yerine kanı tercih etmezdin ama, yaşlı bir kadın yerine genç ve taze cesedi tercih ederdin sayın erkeklik güdüsü. ahah, evet aynen böyle. değişik renklere sahip saç tellerinden döşediğim bu halının üzerinde yalın ayak gezmenin keyfini yaşıyorum.

...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder