27 Eylül 2011 Salı

cinnet sonrası hissizlik

artık vücudun savunma mekanizması mıdır, varoluşun eşantiyonu mudur, bilemem. cinnet sonrası bi hissizlik basıyor. donukluk, fikirsizlik, sanki o an "bir süreliğine insan olmaktan alıyorum seni" diyor üstün güç. sanki o an "daha fazla insan olarak kalsaydın kendini gebertecektin, onun için salt hayvan moduna geçtik efendim" diyor beyin. bir şeyler oluyor işte. aynı zamanda insanın kendine gelmesi için verilen müddet gibi, işin garip tarafı bu müddet, ya birkaç saat ya da ömür boyu devam ediyor. bu hissizliğin azalmaya başladığı anlar, tekrar his orduları geliyor ve gözyaşlarıyla tekrar defolup gidiyorlar. bir de kısırlaşarak dönebiliyor yani bir süre. neyse ki tolstoy'un dediği gibi 'insan, her şeye alışabilen varlıktır.' zaten alışamadığı durumlar ölümü, alışamayacağı durumlar devrimi getirir. en berbat hislere, bu hisleri kendi içimizde tekrar tekrar yaşayarak duyarsızlaştık. aslında hislere değil, hisleri uyandıran olaylara. his, sabitti. başından beri vardı ve bunun yok oluşunu sadece hissizlik ya da duyarsızlaşmak alt edebilirdi. hissizlik, kafatasından düşünce geçimine izin vermeyen bir karantina. huzura eriş. rahatlama. hissizlik. tanrısal. hissizlik, güzel.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder